5.04.2023

Yolculuğuma dair...

Yogayla ilk buluşmam 2011 yılı sonunda Hindistan, Indore'da, Paramanand Yoga Bilimleri Enstitüsü’nde sevgili öğretmenim Dr. Guruji Omanand rehberliğinde oldu. 500 saatlik YA Geleneksel Yoga, Meditasyon ve Yoga Terapi Uzmanlık eğitimimi orada tamamladım. 

Yolculuğum Monika Munzinger'den “Yoganın Temelleri”, Devrim Akkaya'dan “Yin Yoga”, “Meridyen Teorileri ve 5 Element Yoga Serileri” eğitimleri ile devam etti. 

2015 yılında tanıştığım Kundalini Yoga, dönüştürücü etkisiyle ilk andan itibaren günlük pratiğimin parçası oldu. KRI Kundalini Yoga Eğitimi’ni 2017’de Sada Sat Kaur ve Sada Sat Singh ile tamamladım. Shiv Charan Singh ile “Zihin ve Meditasyon”, Sada Sat Kaur ile “Stres ve Canlılık” ve Carolyn Cowan ile “Nötr Zihin” eğitim programlarına katıldım.

Yoga terapinin somatik yaklaşımla derinleştiği Somatik Yoga Terapi eğitimini Başak Yüksel ile tamamladım. 

Şeyda Tosçalı'dan aldığım Sinir Sistemi Düzenleme Programı, beni geleneksel yoga ve bilimsel yaklaşımların günlük yaşam deneyimleriyle birbirine örüldüğü taptaze bir alana taşıdı. 

Yogayla birlikte yazı da her zaman yaşamımda yer aldı. Notos Kitap ve Yitik Öykü yayınlarında kısa öykülerim, çeşitli mecralarda yoga ve yaşam üzerine paylaştığım içerikler yayımlandı. Roy Eugene Davis’in “Bhagavad Gita’nın İçsel Anlamı” ve Adnan Çabuk’un “Sessizliği Bozmadan” kitaplarının editörlüğünü üstlenmek, yolculuğumun benim için en anlamlı ve öğretici adımlarından oldu.

Liseyi Cağaloğlu Anadolu Lisesi'nde okudum, Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü'nden mezun oldum. Ülkeden ülkeye bolca taşınma arasında şu sıralar biraz Ankara'da, çoğunlukla Moskova'da yaşıyorum.

16.12.2020

ses


Örnek çok basit. Hayatın farklı dönemlerinde başınıza gelmiştir. Bilgisine, birikimine saygı duyduğunuz biri aniden sizdeki "ışığı" fark eder. Dışarıdan olgun durur ama içinizden çocuk gibi sevinirsiniz. Boşa gitmemiştir emeğiniz, işinize gücünüze -artık ne yapıyorsanız- gösterdiğiniz özen, geçirdiğiniz onca saat. Fark edilmişsinizdir!

Bunun tatlı bir manipülasyon olduğunu anladığınızda ise artık çok geçtir. Bir gün bir kişisel haritamı okuduğumda tokat gibi bir aydınlanma yaşadım. Özetle diyordu ki, "Sen aklına koyduğun şeyleri öyle kolaylıkla, hızlı ve kendiliğinden yaparsın ki, bunun başkaları için de böyle olmaması seni şaşırtır. Ama dikkat et, bir başkası kendi hayallerini gerçekleştirmek için senin bu özelliğinden faydalanmasın."

Hayat boyu ne çok yaşamışızdır; işte güçte ve birtakım mecburi hizmetlerde. En sevdiklerimizin başına geldiğini ne çok görmüşüzdür. Yanına bile yaklaşamayacağı ateşe başkasını atanı. "Bu işte birlikteyiz"in "Amacıma hizmet et" demek olduğunu. 

Ayırt etmek bazen ne kadar zorlaşır. İç sesimizden daha fazla güvenecek ne kaldı? Hiç. 

Bu yüzden artık sadece kalbimin git dediklerine gidiyorum. Kalbim kal derse kalıyorum o dünyalarda. Sessiz kaldığı yerden ben de çekiliyorum. "Gitmesen mi..." derse adımımı atmıyorum. Hiç kolay olmasa da bazen, kalpten çıkan güçlü bir "Hayır," hakikati ve zarafetiyle en katı mecraları bile yumuşatıyor.

Sadece bu sese kulak vermekle, üzerindeki örtüleri tek tek kaldırmakla geçirebilirim bir ömrü. Bin ömrü. Buna değer. Çünkü bu ses beni koruyan ve kollayan. Sınırlarımı çizen. Ve ihtiyaç duyduğumda beni güvenle sığınabileceğim limanlara götüren.

Hani dersin ya bazen "Sen zaten her yerde mutlu olursun ki..." 
ve "Siz zaten her yerde"ye dönüştü bir zamandır :)

O, koşullara bağlı olmayan iç neşesi de aynı yerden geliyor. 

O ses seni hayatını festivale çevirecek insanlarla, gülünce gözlerinin içi gülen dostlarla karşılaştırıyor. 

Gün gelip de zaman ve mekan anlamını tamamen kaybedene dek, bu sesin frekansı seni alıp doğru zamanlarda, tam da olman gereken alanlara, mekanlara taşıyor.

29.09.2018

yolculuk güncesi


Her şey kontrolün dışında değişirken... (Dur. Kontrolün dışında değiştiğini de kim söyledi? Tüm anların seçimlerden ibaret.)

Baştan alalım. Büyük değişimler sırasında insan en az bir "sabit"e ihtiyaç duyar. 2005 yılından bu yana yedi kez şehir, altı kez de ülke değiştirmiş biri olarak o sabitin önemini bu seferki taşınma sırasında fark ettim. Gönül isterdi ki son bir aydır değişmeyen tek şeyin yoga pratiğim olduğunu söyleyeyim. Ama öyle olmadı:) Eşyaların bir kısmı paketlenip bir kısmı satılırken, aralarda veda buluşmaları, dersler ve hatta bir de tatil planlarken ruhumun en uçuştuğu dönemde beni kökleyecek bir yoga pratiği hayal oldu. O vakti yaratmak ya da bazen matıma yer açmak için yeterince çaba göstermedim. Zararını gördüm mü, gördüm. Kimi zaman bilinçsizce yiyip içerken, kimi zaman tepkilerimin ardından dolu dizgin koşarken. Şu en civcivli dönemde ise bir anda düşüveren fiziksel enerjimde fark ettim. "Tam da şimdi biraz Prana ne iyi giderdi!" dediğim çok oldu. Aradığım uyanıklık halinin kahveyle bir ilgisi olmadığını çok iyi biliyordum.

İlk defa Ancona'dan Yunanistan'a 18 saat süren deniz yolculuğunda idrak ettim, bir daha Cenevre'ye, en azından evimize dönmeyeceğimizi. Biliyordum elbet, ancak son ayları ayrılık hissine gömülmek yerine o andaki işim neyse ona odaklanarak geçirmeyi seçmiştim. Yıpranarak ve yıpratarak değil de, yaprağın daldan kopuşu gibi, zarafetle vedalaştım çok sevdiğim şehirle. İşte o gece feribotta, bomboş kalan emektar anahtarlığım Tomomi'ye bakarken, evsizlik hali bir anda çöktü içime. Bir günüm biraz buruk geçti, yaşadım o hali de, "hal"e ait olmayan düşünceler, duygular üretmemeye gayret ederek (zihin hazır çünkü seni acıların çocuğu yapmaya) tuttum ayrılığın yasını. Yaşadığım anların hiçbirini terk etmeden, sevdim burnumun sızlayan direğini. 

Evet insan özellikle büyük değişimler sırasında en az bir sabite ihtiyaç duyar. Gamlı kedimiz Pia mesela, koca kumluğu ve sepetiyle birlikte her yere taşıdığımız bir metrelik kovuklu evini kendi sabiti yaptı. Nerede kalıyorsak o gece, girdi kovuğuna uyudu, gündüzleri tatlı kafasını çıkarıp kovuğundan izledi dünyayı. Bu değişimde benim yogam, yuvam, kovuğum ise ana köklenmek oldu. Pia kovuğundan, ben de içinde bulunduğum andan izledim etrafımda değişip duran dünyayı. Bugüne dek okuduğum, yaşadığım öğretiler belirsizlik, karışıklık, fiziksel, zihinsel ve duygusal yoğunluk ve yorgunluk anlarında yardımıma koştu. 

Bol bol şükrettim mesela. "Şükretmek en büyük yogadır," diyor Yogi Bhajan biliyor musun? Ben de bol bol şükrettim. Her bir anda gördüğüm güzellik ve bunu görebilen gözlerim için... Değişimle gelen korku, kaygı, küskünlük ve çekingenliklerime sakince bakan ve her halimi kucaklayan kalbim, kalbimde filizlenen şefkat için... Dolu dolu şükrettim. 


Ve her şey yumuşak ilerliyor zamanın akışında. "Olan"a dönersek, halihazırda badana yapılmakta olan evimizde bir valiz kıyafet ve Pia'nın kovuğuyla yaşıyoruz. Eşyalar henüz gelmedi ama ev bizimle doldu, yuvamız oldu bile.

7.03.2018

içimde neşe kalır

içimde neşe kalır
huzur kalır içimde
sessizliği bozmayan
bin gürültü içinde 

damlalar düşer yere
geçip gider bulutlar
suyun akışı gibi
geçip gider tüm haller

içimde neşe kalır
sevgi kalır içimde
mavi göğe bakarım
bulutların ardında






1.02.2018

Dolunay: Böyle Olur Yogilerin Öfkesi:)


Dolunayın nasıl geçti/geçiyor? Ben 4-5 gün öncesinde, etkilerini içe kapanma, kabuğuma çekilme ihtiyacı ve sabah gözümü açtığım anda bastıran bir keder olarak hissetmeye başladım. Her dolunayda mutlaka bir şeyler olur ama bu seferki ciddi, diyerek güvendiğim kaynaklara döndüm, biraz okudum. Ve her ne olursa olsun, zihnimin kontrolü bende, diyerek bol bol yoga, nefes ve meditasyon yapmaya niyet ettim. Bir süredir günlük Kundalini Yoga pratiğimin ardından Zeynep Aksoy'un Youtube'da "Reset" kanalında paylaştığı mindfulness meditasyonunu yapıyorum. Zeynep Aksoy ile hiç tanışmadım, bu meditasyon da onun "sesiyle" ilk deneyimim ve öyle değerli bir paylaşım yapıyor ki, yogayla uzaktan yakından ilginiz yoksa bile lütfen siz de deneyin. Evde hep birlikte oturun sandalyelere, yapın. Oturma odasında akşamları illa televizyon mu izlememiz gerekiyor? Neden ailecek oturup nefes almayalım, meditasyon yapmayalım? Mindfulness meditasyonu işte bu etkiler altındayken bana çok iyi geldi. Köklendim, sularım duruldu... Bu arada, bir süredir ihmal ettiğim Hatha Yoga'yı da iki günde bir yapmaya başladım, yang başladım yin'le bitirdim... Yarım saat bile olsa dağ duruşu, savaşçılar, ayak tabanıyla toprağa köklenirken kollarını/dallarını göğe uzatmak, bedeni fark etmek, duruşların içinde nefes alıp vermek içimi de güçlendirdi. Düşününce muhteşem değil mi, çoğu zaman iyi hissetmek için ihtiyacın olan tek şey bedenin ve nefesin. 

30 Ocak. Çok uykum olmasına rağmen uyuyamadım. Bir şey okuyacak halim de yoktu. Önce kalktım banyo dolabını bir güzel sildim temizledim:) Ne zamandır aklımdaydı. Baktım saat 02:30 olmuş, ne yapsam? Lavaboları cifledim. Yan odaya geçtim, iki çekmeceyi boşaltıp baştan düzenledim. Yoruldum... Yine yattım.