23.02.2011

selam sokak, biz dostuz!

yaklaşık bir aydır birkaç istisnai durum dışında evdeydim. burcumun bir yansıması mıdır bilmiyorum ama bıraksan günlerce evde kalabilirim. kaldım da. örneğin geçen hafta başında markete yapılan uzun bir ziyaret, altı günü ayağımı paspasa değdirmeden geçirmeme yetti. gerçi evde yığınla iş ve klavye kenarında sırasını bekleyen tonla yazı vardı. ama itiraf etmeliyim, bunlar yalnızca bahane. evimi seviyorum. kedi gibiyim.


kedi derken, nasıl bir kedi?
orası biraz karışık. kararsızım. evin kalabalık hali, odalardan gelen gülüşler, seslenmeler ve karmakarışık fikirler arasında bazen gayet mutluyum. kalabalık olsun, sofra kurulsun, kadehler bardaklar doldurulsun ve bir ağız dolusu konuşup gülelim. hoşlanıyorum bundan. ama aynı zamanda sessiz koridorları, kedinin tatlı horultusundan başka bir şey duyulmayan loş ışıklı akşamüstlerini ve elimde kahvem, koltuğun bir ucundan öbürüne dergilerim, kitaplarım ve türlü ıvır zıvırımla yayıldığım sabahları da seviyorum. ve sokakları da seviyorum. uzun uzun, yürümekten başka bir şey düşünmeden yürümeyi, bir an dalıp yön duygumu yitirmeyi ve çıkar yol bulamayıp aynı yeri gerisin geri yürümeyi, amaç zaten yürümek olduğundan yönsüz aklımdan gocunmamayı ama öyle aylak ve romantik değil de hızlı adımlarla, acelem varmış gibi ama yetişmem gereken bir yer olmadığından içim de rahat, huzurlu yürümeyi seviyorum.

şunu da belirtmeliyim ki evde çok durmak, boş durmasan da hiç iyi değil. dün fark ettim ki üzerimde amansız bir yorgunluk, sanki dayak yemişim de yeni yeni kendime geliyormuşum gibi bir ağırlık ve içimde biriktikçe biriken kopkoyu bir hava var. sabahları gözümü açınca neredeyse gelen günden korkmaya başlamışım. "bu gidişat iyi değil," demişti zaten, üstün sezgileri ve uzun bıyıklarıyla durumumu çok önceden görüp derin derin iç geçiren sevgili kedim. "çık dışarı." dinledim, iyi de geldi. gittim  yoga bile yaptım. dönüşte metroda akordeoncuya rastgeldim, hem de afili altıncı hatta, nehrin üzerinden geçerken parizyen şarkılar çaldı adam ve ben siyah beremle pencereden hülyalı hülyalı akan suya baktım. bir sürü insanın bir sürü ayrıntısı doldu beremin içine, saçları, elleri, tepemden gazete okuyuşları -yapmayı sever yapanı sevmem-, uyuyakalıp durağı kaçırışları...

sokak kedisi-ev kedisi karışımı bir şey olabilirdim eğer bir kedi olsaydım. evli sokak kedisi! bugünkü yoga macerama, hala acıyan sırtıma, derin nefesler alırken bir türlü boşaltamadığım aklıma ve bu satırları yazarken ayaklarıma girip çıkan kramplara bakılırsa henüz esnek bir kedi değilim. ama dediğim gibi, hızlı adımlarıma bakıp aldanmayın, benim acelem yok.


Fotoğraf: xedos4

1 yorum:

  1. 1 hafta evde oturmak: benim için kesin bir depresyon habercisidir yada zaten depresyondayımdır da kendimin bile haberi yoktur::) hep sokak kedisi arkadaşın...

    YanıtlaSil