15.04.2011

kendi halinde yaşar, susar, unutur yazı...


Her yazar öykülerinin üstüne titrer mi? Okunurken içi gider mi benim gibi, doğru tonlansın, "kafasının içindeki ses" gibi çıksın okuyanın sesi de ister mi? Hatta mümkünse okuyanın yanına gitsin, ona kendisi okusun... Yanlış tabii, okuru rahat bırakmalı.

Biraz da kişilik meselesi. Kontrol edemediğim şeyleri kabullenmeyi, yenemediğim merakları unutmayı, ağzımın içi sözcükle doluyken susup, yutkunup bazen, oturmayı... Kendi halinde, sessizliğinde... Ben yeni öğreniyorum.

Yazmanın ve okumanın bir olgunluk yaşı olduğu ise kesin. Okumayı erken sökmüşüm. Dört yaşımda, TRT'nin okuma-yazma öğreten programlarına bakarken, annemlerin haberi bile olmadan. Kendi kendime fişler yapıp oynayayım diye elime tutuşturulan deftere satır satır harfler çizişim aklımda. Ana sınıfında gazete okuduğumu görünce inanmışlardı okuduğuma.

Yazıda ise dedim ya, büyüyorum hala. Yol uzun, yol bitmez. Ama ne güzel, ne güzel değil mi?

Not: Bu sabah güzel bir haber aldım. "Stoliv" isimli öykümün Altkitap 2010 Öykü Seçkisi'ne seçildiğini öğrendim. İnsan uzakta olunca, yola devam etmesini sağlayacak böyle mutluluklara bazen çok ihtiyaç duyuyor. Ben de çok mutlu oldum.

Fotoğraf: Simon Howden

2 yorum:

  1. Biz burada iyi gemiler yapmaliyiz,
    Eger basarabiliyorsak kar ederek,
    Eger mecbursak zarara katlanarak,
    Ancak daima iyi gemiler yapmaliyiz.
    Bir Japon Ilkesi

    tebrikler!
    :)

    YanıtlaSil
  2. ne güzelmiş... teşekkür ederim :)

    YanıtlaSil