31.05.2011

bir ayda neler oldu?

Bu kadar süre yazmadan durabileceğimi ben de tahmin etmemiştim.
Kaş'ta ilk defa sezonu açtık bu sene. Kış boyu insansız kalan dost kuyruklu köpekler adım başı karşımıza çıktılar. Hepsi de nasıl çirkin ve sevimli... Bir tanesi her gece -ya da sabaha karşı- grubumuzu pansiyona kadar geçirdi. Adını Mavi'den öğrendik: Gelmiş. Sonra da Gelmiş yukarı, Gelmiş aşağı. Süs köpeğinden ödünç, püsküllü ve her daim dik kuyruğu, kısacık bacakları, sivri dişleri arasından çıkan pembe dili, hevesli gözleri... Her parçası öbürüne tezat bir yaratık. Çok sevdim.

Ama bu sefer, dünyamın en güzel yerinde bulacağımı umduğum dengeyi bulamadım. Olmadı. Ufak tefek mutluluklarda -langırtta beş gol (fırfırsız), Limanağzı'nda balıklı kulaç, özlediğimiz lezzetler- kavuştuğum yalın halim yerini hemen başkalarına bıraktı. Yine de -mişim gibi yapmaktan alıkoyamadım kendimi. Bilinen, beklenen, özlenen hallerimin arkasına saklandım. Kolay da oldu.

Hayat tuhaf. Bir şeyden kaçmak mı istiyorsun, evren sana bunun için her şeyi sunar. Biraz oyalan, unut diye -kolayca dağılan dikkatimi ve bir parmak şıklatmasıyla kayıveren aklımı düşünürsek benimle işi pek zor olmamalı-. Ancak bazen evrenin bile hafife aldığı hadiseler vuku bulur. İşte o zaman ne karşına çıkıveren tesadüfler ne de sağdan soldan yıldız yağmuru gibi dünyana yağan insanlar bulandırır zihnini. Öyle berraktır düşünce. Saklanamazsın.

Son bir ayda neler oldu dersen...
Saklanmaktan vazgeçtim. Birbirine tezat, kimine yanlış, kimine çirkin, bazısına tuhaf gelen her parçamı kucakladım, girdim insanların arasına. Gelmiş gibi :)
Fotoğraf: Pixomar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder