5.10.2011

aşk olsun sana uzun ihsan efendi!

Notos'un Ekim-Kasım sayısında İhsan Oktay Anar'ı konuk edeceğini öğrenince bir Türkiye gidişinde alıp özenle kitaplığa, arkadaşlarının yanına yerleştirdiğim ve yaklaşık bir buçuk senedir orada uykuya yatırdığım "Puslu Kıtalar Atlası"nı okumanın vakti gelmiştir, dedim.

Her şeyin bir zamanı var, diye boşuna söylememiş büyüklerimiz. Bu sözün en geçerli olduğu alanlardan biri karşımıza çıkan insanlar, öbürü de kitaplardır. O yüzden tıpkı "Keşke daha önce tanışsaydık," gibi "Keşke şu kitabı daha önce okusaydım," cümlesi de anlamsızdır. Hiç unutmam, bir gün kitapçının birindeyiz, elimde beş-altı kitap kasaya doğru dalgın ve küçük adımlarla yaklaşıyorum. (Burada yazarın notu: O henüz satın alınmamış kitapları elde tutma anı çok özeldir, o kitaplar ki belki kapağına, belki adına, belki yazarına tutulmuşsunuzdur, kimse bilmez ama siz hissedersiniz, aslında onlar sizi seçmiştir.) Neyse efendim, tam elimi çantama, cüzdanıma atacakken ne dese beğenirsiniz? "Bu kadar kitabı ne zaman okuyacaksın?" O gün çok kızmıştım, oysa şimdi olsa kızmaz ve derdim ki: Bak güzelim, kitabın tarihi geçmez. Nasıl ki kitap seni seçtiyse, okunacağı vakti de o belirler. Sana düşen, boyun eğip onu almak, evine götürüp raflardan birine yerleştirmek ve beklemektir.

Puslu Kıtalar Atlası'nın okunma vakti de böylece gelmiş oldu. Başladım ve nasıl keyifle yuvarlanıyorum şimdi o satırlarda anlatamam. Ancak zamanlamanın doğruluğunu, Uzun İhsan Efendi'nin arka kapakta da bahsi geçen şu sözlerinden anladım:

"Sizler, hepiniz, içinde yaşadığınız dünya, Konstantiniye, her şey, sadece ve sadece benim düşüncemde varsınız. Rendekâr yanılıyor: Düşünüyorum, ama sadece ben var değilim. Düşündüğüm için asıl sizler varsınız; sizler ve içinde yaşadığınız dünya."

Bilen bilir, geçen sene bu zamanlarda bir cümledir tutturmuştum, her yere yazıp durmuş, bir süre elimde oynamış, yoğurmuş, hatta blogun adını da o koymuş, en sonunda aklımın bir köşesinde unutmuştum: "Düşünüyorum öyleyse varsın." Bu cümle aklımdan ilk geçtiğinde sanki ben değil de başkası düşünmüş, kulağıma söylemiş gibi donup kalmış, dinlemiştim. Neyi, kimi dinlediğimi bilemeden. Artık biliyorum. Meğer kör gözüyle eğilip kulağıma fısıldayan Uzun İhsan Efendi'ymiş. Filmin sonunda olaylar arasındaki bağlantıyı çözer gibi görebiliyorum şimdi her şeyi. Her gece en az bir rüya gören ve rüyasız uyandığı sabahları uyunmamış sayan sevgili ruhumla Uzun İhsan Efendi'nin yolları daha uygun bir yerde kesişemezdi: Biz onunla rüyalarda buluştuk.

Ama aşk olsun sana Uzun İhsan Efendi! İnsan sırtında bunca ağır sözcükle aylar boyunca bekletilir mi?

Gerçi ben düşler ve düşünceler âleminde onun kadar uzaklara varamadım. Aynı anda birkaç yerde, hem kendi dünyamızda hem de bir başkasının dünyasında bulunabileceğimizi varsayarak, insanoğlunun en yanıtsız sorularından birinin kilidini çözdüğümle kaldım: "Acaba beni düşünüyor mu?"

Bu sorunun bir yanıtı olamaz çünkü ilgili kişiye yöneltildiği anda zaten kendinizi düşündürtmüş olacaksınız. Oysa istenilen bu değildir; kişinin zihnine girmek, oradan kayıp kalbine düşmek, sağa sola iyice bakınmak, her taşın, her düşüncenin altını kaldırıp kendinizden bir iz bulmaktır derdiniz. Çünkü biliyorsunuz, sorunun yanıtı artık hayır olduğunda sizden bir "ben" eksilecek, kayıplara karışacak. Bir nevi öleceksiniz.


Eternal Sunshine of the Spotless Mind'ı izlemeyen var mıdır? Bence bu film düşünmek-var etmek ilişkisinin en net görüldüğü eserlerden biri. Joel'i iç dünyasında bir türlü öldüremeyen Clementine çareyi bellek silicilerde bulur. Herhalde hiç kimse bir başkasının dünyasındaki kendi ölümüne Joel kadar acı biçimde tanıklık etmemiştir.

İhsan Oktay Anar, Jim Carrey ve Kate Winslet'ın bir yazıda buluştuğu da başka yerde görülmemiştir. Eh, everybody's gotta learn sometime...
Fotoğraf: Luigi Diamanti

3 yorum:

  1. Biri, okurken bitmesin istediğim kitaplardan, diğeri, iz bırakan, çok etkilendiğim filmlerden. Filmin soundtrackleri desen popüleritesini hiç yitirmedi benim için.

    Özetle ben bu yazıda kendimden çok şey buldum, yazıya malzeme olanları da yazar kadar çok sevdim. :) B.

    YanıtlaSil
  2. Benim de en sevdiğim kitaplardan biridir, diğer kitapları da güzeldir bence hepsini okumalısın!

    YanıtlaSil
  3. Çok sevgili bir arkadaşım bize gelirken hem de bu yazıdan habersiz, Kitab-ül Hiyel'i getirmiş yanında, burada bıraktı:)

    YanıtlaSil