10.05.2012

tıraşa vaktim yok


Küçüktüm ufacıktım, babam bir gün eve Aziz Nesin'in kitap setiyle geldi. Dört yaşında okumayı köylülere okuma yazma öğreten bir televizyon programından (80'lerde çocuk olanlar bilir) söken ve bunu evde kimseciklerin haberi olmadan beceren bir çocuğun kitap kurtluğu ailede şaşkınlıkla karşılanmadı elbette. İlkokul üçüncü sınıfta bir buçuk numara miyop ile takmaya başladığım kemik çerçeveli kocaman gözlük camlarımın her sene birer numara artarak kalınlaşmasının düştüğüm bu kitap sevdasıyla bir ilişkisi var mıydı, bilemeyeceğim. Ama ortaokulda sabit diş teliyle birleşen şahane görüntüm iyi ki her romanla genişleyen hayal dünyama yansımadı da, ben yine masalların prensesi olarak yaşamımı sürdürdüm.

Bir dostumun deyişiyle, hani o Türk filmlerindeki kurbağaya benzeyen o koca gözlüklü çirkin kızlardan biriyken, lisede lenslerime kavuşup diş tellerimle vedalaşarak filmin dönüm noktası olan dünyalar güzeline dönüş sahnesini başarıyla gerçekleştirdim. Tüm bu zamanların neredeyse yirmi dört saatini benimle yaşayan sevgili arkadaşımın "kurbağa" benzetmesini severek kucaklar, sahiplenirim -ki güzel sıfatını da üstüme alınabileyim.

Neyse ne diyorduk, böylece ilkokul çağım "Şimdiki Çocuklar Harika" ve "Anıtı Dikilen Sinek" başta olmak üzere birçok kitabıyla geçti. Çocuk aklımla kim bilir neleri tam anlamamışımdır ama dilini ne çok sever, öyküleriyle ne çok eğlenir gülerdim hatırlıyorum, tadı hala damağımdadır. İçimdeki makaracının oluşmasında da bence Nesin'in payı büyüktür.

En sevdiğim öykülerden biri "Tıraşa Vaktim Yok" idi. Adam ofisine çay-kahve bahanesiyle uğrayıp saatlerce lak lak eden tanıdıklarını engellemek amacıyla masasının arkasına mı yoksa kapıya mı artık bilemeyeceğim, böyle bir yazı asar. Böylece gelen kişi yazıyı görür, onu fazla meşgul etmez, uzatmadan söyleyeceğini söyler ve gider, diye düşünür ama ne mümkün! Bu sefer de "Aşk olsun bu laf bana mı şimdi"ler mi dersiniz, "Ah şekerim ben de aynı dertten muzdaribim, nedir bunlardan çektiğimiz"ler mi, her gevezeliğin önüne bir başka girizgâh eklenir. Adamcağız da yazıyı astığıyla kalır. Öykü bir başka biçimde sonlanmış da olabilir, dokuz yaşımdan aklımda kalan budur.

Bugün birtakım sosyal ağlardaki hesaplarımı kapatırken aklıma sevgili Aziz Nesin'in bu sözü geldi: Tıraşa vaktim yok. Kimin var ki?

Hayatımda, dedim kısaca, bazı şeyler kalsın. Gerisi de varsın olmasın. Kimse kimseyi meşgul etmesin.
Fotoğraf: Maggie Smith

3 yorum:

  1. Yazin az ve oz, guzelce sonuca baglanmis...Ve haklisin Deniz'cim. Yine de facebook''a uzuldum, ordan haberlestigimiz icin. Mail adresin bende yok benimki sende var mi? Sevil

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevilcim, gerçekten de daha fazla hafiflik, sadelik istedim hayatımda. İnsanın aklı da gözü de farkında olmadan çöplüğe dönüyor. Ne kaybederim, neyi ıskalarım, dedim, bulamadım. Ama bizim iletişimimiz kopmasın, eski (!) yöntemler ne güne duruyor, mailleşiriz:) denizyalimkadioglu@gmail.com benim mail adresim (seninkisi de bende yok). Hem belki böyle bir nevi mektup tadında olur, daha sık haberleşiriz. Sevgiler!

      Sil
    2. dün yüz yüze tanışma şansımızın henüz olmadığı bir arkadaştan çok güzel bir mail geldi. kendimi böyle aniden kapatışım üzerine. sonra blogundaki yazıyı okudum: http://twittory.tumblr.com/post/22896860700/ilham
      kaçmanın anlamsızlığını anladım bir bakıma. ve biraz önce, tam da ben bu satırları yazarken bir mail daha geldi. paylaşamıyorum yazdıklarını ama çok sevindim, günüme ilham oldu. böyle güzel dostluklar da verebiliyor tuzaklarından kaçmaya çalıştığım sistem:)

      Sil