29.06.2012

matımla ben

Matımla ben güne başlarken pek üşengeçtik, bizi biraz da bu havalar mahvetmişti, nanemolla olmamıza ramak kalmıştı. Ama yılmadık, "Gel," dedi matım, "yürüyelim seninle" ve bir saat yürüdük, sonra Simon'un dersine gittik. Bir buçuk saat boyunca öyle terledim ki alnımdan düşen damlalarla matım da sırılsıklam oldu ama o asla şikayet etmez. Hatta baş üstü duruşta hiç gocunmadan hemen üçe katlandı ki boynum, başım rahat etsin. Canım benim.

Dersten çıkınca sırtımda matım zaten içim açılmışken bir de üstüne aldığım mutlu bir haberle yüzüme kocaman bir gülücük yerleşti, sevine sevine metroya bindim. O sırada "Eve kadar biraz daha yürümeye ne dersin?" diye sorunca matım, saçım başım karışmış halime aldırmadan "Evet tabii ki de!" dedim ve fönlü hanımların, janti beylerin arasından tüy gibi hafif, adeta süzülerek geçiverdik. Ilık yaz rüzgarı lastik toka esaretinden kurtulmuş saçlarımla oynaşırken aşka geldim ve dedim ki ona: "Sevgili matım, seninle daha nerelere gideceğiz, terim ve gözyaşımla ne kadar yıkanacaksın, birlikte nelere tanık olacak, neler keşfedeceğiz kim bilir!"

Eve gelince önce kendimi, sonra matımı yıkadım. Küvete uzanmış yatıyor şimdi. Ben de biraz dinlenir, yemek yerim. Sonra da yazımın başına geçerim. 

Çok geçmeden uykum gelir ve kedinin yanına kıvrılırım. Tatlı horultusu düşler alemine giden yolda bana eşlik eder. Böylece bir gün daha biter. 

Om, shanti :)


Yoga günlükleri >>

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder