20.07.2012

it's not my birthday anymore (kalbim!)


Urfa Kalesi'nde dolaşırken yanıma bir çocuk geldi, "Abla, anlatayım mı İngilizce, Almanca, Fransızca, Japonca!" Dur dedim şuna bir oyun oynayayım...

"Söyle bakalım, beş elmayla üç armudu toplarsan kaç eder?"
"Sekiz."
"Ama oldu mu şimdi, hiç elmayla armut toplanır mı?"
"Niye toplanmasın Abla, biz bağda her gün topluyoruz!"

Ne zaman bir konu üzerine derin ve ağır konuşacak olsam aklıma kaledeki çocuk gelir. Önce durup bir düşünürüm: Söyleyeceklerimi hayatıma katabilmiş miyim? Yoksa ezbere mi konuşuyorum? Çünkü insanı en çok kendi söküğünü dikemeyen bir terzi hayal kırıklığına uğratır. Hele terzi kişinin kendisiyse.

Yoga felsefesi hocama gelecek ay derslere devam edip etmeyeceğini sormuştum bağlanmış gözlerimle. "Şu dört-beş derste bilmen gereken her şeyi anlattım, bundan sonrası sana kalmış," dedi, "öğrendiğini uygula." Onu anlamakla birlikte kendimi terk edilmiş hissetmiştim. Korkmuştum da. Hep önündeki ışığı izlemeye koşullanmış ruhum kendi aydınlığını yaratabilecek miydi?

Son bir haftam hayatıma giren yeni bakış açılarını, insanları ve oluşları kucaklayarak, yitirdiklerim ve bıraktıklarımla vedalaşarak, bazısı için biraz da yas tutarak geçti. Yeni yaşıma hazırlanıyordum belki de. Doğum günümden bir gün önce, sabah içimde şu sözcükle uyandım: "Kalbim!" Ve gün boyunca içimden neye, kime olduğunu bilmeden, bir yandan da çok iyi bilerek seslendim: "Kalbim!" Nefesimi kalbime aldım, gözlerimi kalbime çevirdim. Sakin, dürüst, beklentisiz.

O zaman gördüm. Korkmama hiç gerek yok. Konuştuğunu, bildiğini kendinden biliyorsan korkmana hiç gerek yok.

İyi ki doğdum!

2 yorum: