16.01.2017

Yolculuk notları, diyelim...

Yıllar önce... (Yıllar mı olmuş!) Hindistan'ın Indore isimli bir şehrinde, Paramanand Yoga Enstitüsü'nde hocam Dr. Omanand'a "Ben çok şanslıyım," demiştim canımın içinden, eşimden bahsederken. "Şans değil," demişti, "sen böyle olduğun için o da böyle." Sevgili hocamın diğer sözleri gibi bu sözü de hiç aklımdan çıkmadı.
Paramanand'ı, ilk yoga okulumu nasıl bulmuştum hatırlamıyorum. Yogaya başlayalı 2-3 ay olmuşken, "Ben yoganın nasıl yaşandığını anlamak istiyorum," diyerek girdiğim Google'da, onca parıltılı seçenek arasında bir şekilde içime sinmişti. O zamanlar Facebook sayfası da, blogu da, Galaxy of Yoga dergisi de yoktu. Okul ile tek görüşmem, yola çıkmadan önceki gün Omanand'ın eşi sevgili Sunita'ya ettiğim telefon olmuştu, "Beni alacaksınız, değil mi?"
Bazısı buna "Ne cesaret!" der, bense Mumbai'den iki havaalanı arasındaki servis otobüsünü bulmak suretiyle yapacağım aktarmaya öyle odaklanmıştım ki, doğru uçağı bulduktan sonra Mars'a da gitsem fark etmeyecekti.
Diyeceğim o ki, yogaya Dr. Omanand ile adım attığım için de şanslıyım. Onu da hayatıma ben çekmişimdir belki, kim bilir?
Omanand benim şansımdı çünkü yogayı bilfiil yaşayan bir yoga öğretmeniydi. Derslerinde yılların alışkanlığıyla onca not almama rağmen defterleri karıştırıp da hiçbir sözüne dönüp bakmadım çünkü zaten içimdeydiler. Ve iki aylık eğitimden sonraki yıllar boyunca ayrı ayrı büyüyüp filizlendi bu bilgiler, idrak anlarında, zamanı geldiğinde. Şanslıydım çünkü yalnızca teknik bilgi boyutunda değil, tavır, davranış ve etik değerler anlamında örnek alacağım biri vardı karşımda. Öğrenciyi kendine bağlamaya çalışmayan. Öğrenciyi eğlendirmeye, gönlünü hoş tutmaya çalışmayan. Eğitmenlik eğitimlerinde öncelikli amacın eğitmen adayının kişisel dönüşümü olduğunu vurgulayan. "Kendinde deneyimlemediğin hiçbir şeyi öğretme," sözünü sık sık tekrarlayan. Zihnin doğasını, yoganın anlamını, "bir/bütün" olmanın benzerlerinle beraber olmaktan öte bir şey olduğunu... "Gerçek"in, zihninin doğru zannettiği kalıpların ötesinde bir şey olduğunu... Anlatan. Ve tüm bunları anlamadığım zamanda dahi zihnimde uçuşan etiketlere, kıyaslara, sorulara, yorumlara değil, özüme bakan. Şefkatle, sabırla bakan... İçim o kadar büyük bir şükranla dolu ki anlatamam.

Belki de bu yüzden, daha Ankara'da, pek şeker evimizde canım Mushum ile ilk derslerimi vermeye başladığımda ve sonraki derslerimde, ses tonum, "ders" tonum, kendiliğinden akan, ırmak gibi, bazen susup kendimin de dinlediği, sesim...

Ankara'da önce bir-iki derken 9-10'u buldu galiba günden güne genişleyen sınıfımız. Evimiz şenlendi:) Ama ayrılırken çok ağır geldi. Bir yandan  hepsi de yogaya yeni başlayan öğrencilerimi daha ilk derslerimden itibaren kendi deneyimli hocalarıma yönlendirirken, bir yandan da "oyuncaklarımı" toplayıp bir başka ülkeye gitmek zorunda olmak, evet çok ağır geldi.

Bu hayat bana ne öğretiyor? Hiç kendine sorar mısın? Ben bazen sorarım. Bir süredir, sürekli taşınmalı hayatımızın bana "bağlanmamayı" öğretmeye niyetli olduğunu düşünüyorum. Hoş, zaten bağlanma ihtiyacım pek gelişmiş sayılmaz. Bugüne dek ne bir takım tutmuşluğum ne de bir şehirde doğmuş olmakla övünmüşlüğüm var. Çocukken arkadaşlarıma özenip başlamayı çok denesem de başarılı bir pul, artist resmi, dolmakalem vb. koleksiyonum da olmamıştır.

Derken geldik Paris'e. Burada kendimce yogaya giderim, atölyelere katılırım diyordum ki daha ikinci ayımızdı sanırım, bir arkadaşımın "Bana biraz yoga gösterir misin?" sorusuyla başladı her şey. Saydım, 20'yi geçmişiz, bu bir buçuk yıllık sürede, yolculuklarının ilk adımlarını birlikte atmışız. Şimdilerde, bu şehirden de ayrılış vaktimiz yaklaştıkça içimi bir hüzün kaplıyor, haliyle. Ama bu sefer farklı. Bir yanım kıpır kıpır. Heyecanlıyım çünkü artık hayata güveniyorum. Olacakları ise neredeyse biliyorum. İçimdeki ses "sen sadece odaklan" diyor. Yapmam gereken tek şey bu. Olacak, olur. Şimdiye dek olduğu gibi.

Bugüne dek, bilgisine ve duruşuna hayran olduğum her hocanın dersine, hayatımın ilk dersi gibi girdim; tazecik, boncuk boncuk öğrenci gözlerimi dışarıdan gördüm. Bazen boş yere haksızlık edip kızdım kendime, utandım kendimden "Çocuk gibiyim!", bazen de beni tatlı-sert haşlayan bir hocamın aslında kalbime bakıp kendi öğrenci halini gördüğünü anladım. Benim karşımdaki her öğrencide, minnetle, kendi öğrenciliğimi görmem gibi. Ve son yıllarda büyük bir ders olarak, "hocama şefkat duymayı" bildim. Kalbimin en aydınlık halleriyle her hocamı çok sevdim.

Bu, ne yazısı? Bilmiyorum. Ama yazmasam uyuyamayacaktım!

Şu anda kalbimden geçen, yolu yolumla kesişen her bir ruha kocaman bir teşekkür olsun, beni şu anki halime getiren her olaya, bundan sonra olacaklara...Kendimi ve niyetimi bilme yolunda, hayatıma gelen ve gelecek her şey hoş gelsin. Olan, bütünün hayrına olsun.

6 yorum:

  1. Çok güzel bir yazı olmuş, keyifle okudum. Yolun hep açık olsun:))

    YanıtlaSil
  2. çok tatlı bir yazıydı... içindeyiz gibi... :)

    YanıtlaSil
  3. deniz, ne güzel geçiyorsun buralardan. ı

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Canımm! Beraber geçiyoruz, ne güzel:)

      Sil