24.11.2010

dilini yutan çocuk

fransızca hocam jean pierre'in yedi yaşında bir kızı varmış. her sabah saat sekizle on arası gördüğüm adamı baba olarak düşünmek hoşuma gitti, bakışım değişti. ama konu bu değil. dünkü ders sözcük hazinemizi geliştirmek üzerineydi. örneğin "muhteşem" demek için hangi sözcükler kullanılabilirdi? bazısını daha önce görmediğimiz yedi-sekiz alternatif yazıldı tahtaya. sonra anlattı jean pierre, bunlardan birini kızına öğretmiş. çocuk da gitmiş, kompozisyon sınavında kullanmış o sözcüğü. hocaları hayretler içinde kalmış, bu yaşta nereden biliyor diye.

sınıfta başka başka ülkelerden gelmiş, yaşları 20-35 arasında değişen bir grup çocuğuz aslında. öbür sosyal rollerimiz bir yana, ana dilini kullanmayı öğrenen jean pierre junior'dan pek farkımız yok. hatta o yılların getireceği kaygılardan uzakta, çok daha rahat ifade ediyordur kendini. henüz birbirimizi tam olarak tanımaya, duygularımızı tanımlamaya yetmiyor dağarcığımız. yanlış anlaşılmalara, çift anlam tuzaklarına açığız. o yüzden belki de ana dilimizi konuşan kimseye göstermediğimiz takdir edilesi bir hoşgörü, dinleme ve anlama çabası gösteriyoruz birbirimize.

bir yandan bu çocukluk halini seviyorum. "boş bir levha"ya her gün yeni bir desen çizmenin heyecanı. anlaşılınca duyulan sevinç. bazen de yoruluyorum. sabırsızlanıyorum. fikirler ağzımdan süzülüversin istiyorum. an geliyor sözcüksüz, dilsiz gibi hissediyorum. kimsenin seni anlamadığı bir dünyaya düşsen, çevrendeki herkes konuşsa, gülse, sen de bir şey demek istesen ama diyemesen, dilsizden ne farkın kalır?

daha kötüsü de var tabii. derdini kendi dilinde bile anlatamamak, karşındakinin ifadesizliği.

1 yorum: