23.11.2010

yoldan (paris/clermont-ferrand treni)

"Biri"nin "kimse"ye, "kimse"nin "biri"ne dönüştüğü an. Sihirli bir tren. Yolculuk. Başını cama yaslamış bakıyorsun. Aklına bir öykünün ilk sözcükleri dizilmekte. "Seni unutmak için dünyanın bütün kitaplarını okuyacağım." Bir yandan da "Mümkün mü?" diyorsun, Birini kimseye çevirmek için kaç kitap, kaç yaşantı, kaç "biri" gerek?

Derken yolculuk bitiyor, trenden iniyorsun. Gözlerin yorulmuş. Bilmediğin sokaklar canını sıkıyor, haritaya bakmak istemiyorsun. Rastgele yürüseydin eninde sonunda hedefine varırdın. Ama yürüyemedin. Öylece kaldırıma yığıldın. Başın dönmüş, uykusuzluktan, etrafında dilini anlamadığın bir kalabalık. Kısacık, beyaz saçlı bir kadının parmakları uzanıyor, tutuyorsun. Yarım saat sonra bir lokantanın arka bahçesinde, elinde şarap oturmaktasın. Gitmen gerek ama yapamıyorsun. Kadının yalnızlığı yüzüne vuruyor. Sana yardım etmeye ihtiyacı var.

Bu durum sana "çürük yumurta"yı anımsattı. Kim bilir hangi kitapta okumuştun. "Hepimiz hayatımızda en az bir çürük yumurta olsun isteriz," diyordu yazar, "kendi acımızı unutmak için." Sonra da soruyordu, "Senin çürük yumurtan kim? Ve sen kimin çürük yumurtasısın?" İkinci soruyu yazar mı demişti yoksa sen mi kendine sordun, hatırlamıyorsun.

Şarabın açtığı dil ve konuşurken durmayan elleriniz iletişiminizi güçlendiriyor. Saatleri saymaktan çoktan vazgeçtin. Birkaç ay öncesine kadar ismini duymadığın bir şehirde, kısacık, beyaz saçlı bir kadının hayatındasın artık. Birdenbire düşmeseydin ya da kadın garın yakınlarından geçmeseydi hiç karşılaşmayacaktınız. Belki köşedeki sokak lambasının gözüktüğü fotoğrafta o da olacaktı, oradan geçen bir yabancı. Bakınca oflayacaktın, kompozisyonu bozacaktı. Oysa şimdi fotoğrafın tam orta yerinde, vazgeçilmez  bir leke.

Üç gün geçmiş, şehirde işin bitmiş, başın yine pencereye dayalı. Kayıp giden evlere bakıyorsun. Evlerin içinde insanlar, insanların içinde evler, odalar. Senin için yüksek tavanlı, ferah bir oda. Sebebini bilmiyorsun ama hafiflemişsin. Yol yorgunluğu akıyor gözlerinden, ellerin iki yana düşüyor. Öykünün ilk sözcüklerini değiştiriyorsun. "Seni unutmak için dünyanın bütün şehirlerini dolaşacağım." Deliksiz bir uykuya dalıyorsun.
Deniz Yalım Kadıoğlu
Fotoğraf: Simon Howden

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder