15.12.2010

rüyada / limanağzı'nda

Sana görmediğim bir rüyayı anlatayım. Gerçekle barışık.


Kaş'tan tekneye binmişim. Sekiz kişiyiz, bir de köpek. Kadın, elinde olta balık tutacak. Misinayı çekiyor şakacının biri, balık diye seviniyor öbürü. Şaşkınlık, gülüşmeler. Tanışma anlarına tanıklık ediyoruz. En sevdiğim yerden geçiyoruz, tatlı bir salıncaktayız şimdi. Kızlar sıkıca tutunuyor. Bense koylar kadar sakinim. Ait olduğum yere gidiyorum.

En çok iskelenin dibindeki şezlongu seviyorum. Suya yakın olmalı, uzandığım yerden sesini duymalıyım. Başka yerde olsam yorgunluktan ve yükten ölürdüm. Oysa tüm ağırlıklarımı bırakmışım. Öyle hafifim ki parmak uçlarımda yürür gibi, uçar gibi. Su gibi.

Birazdan yavaşça doğrulacağım. güneş gözlerimi kamaştıracak. Burada yüzüm hep sabah mahmuru. Taşlara değecek ayaklarım, temkinli ama sakin birkaç adım. Bir an, yalnızca birkaç saniye sonra denizdeyim. Kulaç atarken denizden, altımda başka bir dünyada yaşayan balıklardan, taşlardan ve yosunlardan başka bir şey düşünmeyeceğim. Sonsuza kadar yüzebilirim.
Karada düşmekten korkardı, diyeceksin. Karda yürürken, ıslak yokuşlardan, kuru tepelerden inerken titrerdi içi. Ama denize güvenirdi.

Saat altıya yaklaşmış. Kaptan bağırıyor, "Kaş, Kaş!" İskelenin kenarında oturuyorum. Sudan başkası yok gözlerimde. Tasasız balıklar gibiyim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder