22.01.2011

oysa tek kişilik bir yolculuktur öğrenmek

Elini nereye atsan bir sertifika programı, bir kurs, bir seminer. “Kişisel gelişim”, “yaşam boyu öğrenme”, “sürekli eğitim” sözcükleri gazetelerin reklam sayfalarından, internet sitelerinden, makale başlıklarından seni çağırıyor. Başını uzatıp da pencereden aşağıda akıp giden hayata bakmasan, muhteşem bir dünyanın varlığına neredeyse inanacaksın. Öyle bir dünya ki bu, her birey tam bir farkındalıkla gelişiyor, potansiyelini gerçekleştirme yolunda emin adımlarla ilerliyor. Yaptığı işten memnun olmayan ama ne olmak istediğini de bilemeyen umutsuz çalışanlar tarih olmuş. Hani sevdiğin işte çalışmak ve merak ettiğin şeyleri öğrenmek âşık olmak gibidir, karnında kelebekler uçuşur, kuşlar havalanır, heyecandan yanakların kızarır ya, işte bu dünyada herkesin karnında kelebekler uçuşuyor.


Çok yazık, ama gerçek hayatta bu aşklar yalnızca birkaç gece, bilemedin birkaç hafta sürüyor.
Öğrenmeye merakın var, günceli yakalamak, geride kalmamak için gösterdiğin çaba takdire değer. NLP diyor biri, koşuyorsun, “Etkili Dinleme” diyor öbürü, daha kendini bile dinlemeden kayıt yaptırıyorsun. Bir kurstan öbürüne, sürekli yetişmeye çalışıyorsun. Özgeçmişindeki “sertifikalar” bölümü şişiyor da şişiyor. Haksız mıyım, aslında taze bir öğrencinin coşkusu olmalı gözlerinde, sense sanki biraz sönük bakıyorsun. İçinde geçmeyen, hafif bir tatminsizlik, elinde seminer dosyan, habire not tutuyorsun.

Peki, şu güne dek tuttuğun notlardan sana ne kaldı? Aldığın eğitimlerin kaçı hayatındaki geçerliliğini koruyabildi? Öğrendiklerinden hangisi ofisteki büyük bir klasörde, evdeki bir çekmecede, kitapların arasında değil de hayatın tam içinde, davranışlarında, etrafında olup bitenlere yaklaşımında kendini buldu? Aslında o filmlerde gördüğümüz nikah törenleri gibi olmalı. Eğitimci salona girmeli ve demeli ki, “Bu eğitime ihtiyacı olduğundan emin olmayan, iş ve özel hayatındaki gerekliliğini sorgulamayan biri varsa şimdi dışarı çıksın.” Hangisinde kalırdın?

Çünkü genellikle eğitimci suçlanır. O “bazılarımıza” iyi anlatamamıştır. Oysa belki de yalnızca bazıları gerçekten öğrenmek için oradadır. Sen okul yıllarında en ön sıraya geçip sorgusuz sualsiz not tutanlara benzerken; onlar diyelim ki coğrafya mı konuşuluyor, dünyanın büyüklüğüne şaşıran, yağmur ormanlarını merak eden, eve gidince ilk iş atlası açıp bakanlardır. Büyüseler de şaşkınlıkları geçmez, merakları değişmez. Öğrenmek onlar için görev değil bir sanattır. Gelişimlerinin yalnızca kendi sorumluluklarında olduğunu bilirler. Bu yüzden de herkesten önce içlerini dinlerler. Neye ihtiyaç duyduklarını, aldıkları bilgiyle nereye gideceklerini söyleyecek şey orada, içeridedir.

Bir sanatsa öğrenmek, incelikleri bilinmelidir. Yani önce “öğrenmek” öğrenilmelidir. Nasıl ki iyi piyano çalmak için her gün pratik yapılır, öğrenmek de öyledir. Boşlamaya gelmez, disiplin gerekir. “Sürekli öğrenme” dedikleri, hayatını bir öğrenme şenliğine dönüştürebilmektir. Bir yandan değişen koşullara ayak uydururken, diğer yandan edindiğin her bilgiyi, beceriyi deneyimlersin. “Ne öğrenmeliyim”e cevabın, “Nasıl bir hayat istiyorum?” sorusuyla aynıdır. Artık ne senelerdir bir ofiste dünyadan habersiz çalışıp, hesaplayıp, raporlayıp duranlara; ne de panik içinde oradan oraya koşturanlara benzersin. Bilgiyi yaşamak seni sevindirir ve bilirsin ki öğrenmek, bu dünyadaki en neşeli iştir.


Öğrenmeyi sürekli kılmak için kişi hayatında bir an durmalı ve sormalıdır: “Ne istiyorum?”. Bu soru, çoğumuzun aklında döner durur. Pek azımız odaklanır, düşünür ve yanıtı bulur. Onlardan da azı bulduğu yanıtın peşinden gider. Çünkü bunun için mevcut, onaylanmış bir düzeni bozmak, belki de her şeye yeniden başlamak gerekecektir. Başaranlar ise gıptayla izlenir, sanki onlar bir başka gezegenin sakinleridir.




Benim için “daha iyi bir hayat” ne ifade ediyor? 
Böyle bir hayata kavuşmam için hangi bilgi ve becerilere ihtiyacım var? 
Bilgiye nasıl ulaşabilirim? 
Öğrendiklerimi hayatımda nasıl uygulayabilirim?
    Yukarıdakilere benzer birkaç soruyla başlar öğrenme yolculuğu. Diyelim ki sen yıllardır, önemli bir şirketin önemli bir departmanında çalışıyorsun. Zaten kurulu bir düzene gelmiştin, yapacakların daha başından belliydi. Onları da öğrendin bitti, şimdi gidip geliyorsun. Hatta öyle alışmışsın ki durağanlığa, yeni gelenlerin fikirleri, heyecan dolu soruları içini sıkıyor. “Biz hep böyle yaparız” diye kesip atıyorsun. Mutlu musun? Sanki daha çok, çile dolduruyorsun...

    Oysa her sabah yeni deneyimlerin heyecanıyla uyandığını, edindiğin bilgileri işte uygulamak için can attığını hayal et. Öğrendiklerinle sosyal hayatında olaylara farklı bakış açıları kattığını, problemleri bir çırpıda çözdüğünü düşle. Daha iyi bir hayatı sürekli yaşadığını düşün. Hayatında yalnızca sana özel, kendi içinde keşfettiğin hedeflerin varmış. Her şeyi oluruna bırakmış, rüzgar nereye eserse, deredeki yaprak gibi sürüklenen bir sen yokmuş artık. Gözlerini coşkuyla açmış, hayata odaklanmışsın. Ne istediğini bilmenin iç rahatlığını hissetmeye çalış. Bilginin hayatının bir parçası olduğunu, etrafındaki her şeyi kendinle birlikte geliştirdiğini, ilerlediğini düşün. İlerledikçe, bunun hiç bitmeyen bir yolculuk olduğunu fark edeceksin. Çocukluk günlerindeki bilgi açlığı, merak ve soru sorma isteği seni neşeyle saracak. İnsan en çok “isteyince” öğrenir, göreceksin.

    Tüm bunları sana bir eğitimcinin hissettirmesini bekleme. Unutma ki burada da asıl sorumlu sensin. Bütün kimliklerden sıyrıl ve odaklan: “Ne istiyorsun?” Eğitim sürecinde, her aşamanın farkında ol. Aldıklarını seminer salonunda bırakma ama özümsemeyi de ihmal etme. Çocuk ezberi ya da taklitle değil, ancak içselleştirdiğin bilgilerle zenginleşir ve bu zenginliği hissettirebilirsin. Her gün kendine o gün ne öğrendiğini ve bu öğrendiklerinle ne yapacağını sor. İlk fırsatta uygulamaya geç, her deneyimde bir kez daha öğreneceksin.

    Kalabalık sınıflarda da gerçekleşse, küçük bir masa başında da olsa hayatın ta kendisidir, bir yolculuktur öğrenmek. Yola çıkmanın da, yürümenin de yalnızca yolcunun elinde olduğu, tek kişilik, keyifli bir yolculuk.
    Deniz Yalım Kadıoğlu
    Fotoğraflar: healingdream

    Hiç yorum yok:

    Yorum Gönder