26.03.2011

çoraplara veda

Yatılı okuldan kalan bir alışkanlık mıdır bilmem, sabah kalkar kalkmaz önce çoraplarımı giyerim. Gece de en son çoraplarım çıkar. Mevsimlerden yazsa bunların ikisi de gerçekleşmez. Terlik de sevmem.

Evde büyük ve bölmeli bir çekmece yalnızca çoraplarıma tahsis edilmiştir. Dışarı çorapları/ev çorapları, neşeli/ciddi çoraplar, öylesine çoraplar ve spor çorapları gibi çeşitli sınıflara ayrılırlar. Bazıları kesişen kümelerde olduğundan, kimi zaman bir bölmede kimi zaman öbüründe yer alabilir.
Bir de tekleri kaybolanlar -bunlar genellikle minik, bileksiz olanlardan çıkar- vardır ki, onları uzun bir müddet bir köşede bekletirim. Öyle hemen atmaya kıyamam. Belki çamaşır sepetinde kalmıştır, yanlışlıkla beyazlarla yıkanmıştır ya da koca dolabın bir köşesinde, bir ihtimal iç çamaşırların arasında eşine kavuşmayı bekliyordur.

Üç sene önce iş için çok sık seyahat ederdim. Uzunlukları bir hafta-on gün arasında değişen yolculuklar. Zamanla hızlı ve pratik bavul yapma yöntemleri geliştirdim. Ama her seferinde bavulda fazla olan bir şey vardı: çoraplar. Sanki gittiğim yerde bir anda dünyanın bütün çoraplarının tükendiği haberini alacaktım ve yanımda yeterince getirmediğimden ayaklarım çıplak kalacaktı. Aslında sebep bu değil. O gün mor olanı mı, çizgiliyi mi yoksa şu ince, narin desenliyi mi giymek isteyeceğimi nereden bilebilirdim? Hem çorap dediğin yer tutmaz, top yapıp bavulun boş köşelerine tıkıştırıverirsin, olur biter.

Bu hafta en sevdiklerimden biriyle vedalaştım. Kendisini sevgili dostum rot ile Kurtuluş'tan, içi eldiven, atkı, bere ve çorap dolu daracık bir dükkandan almıştık. Kaç yıl önceydi emin değilim ama İstanbul'da oturmuyordum, içimdeki yabancılığı hatırlıyorum.

Mavisi içimi açan bu çorabımın anısını blogumda yaşatmak istedim.
Kırmızı beyazlı çorap fotoğrafı: luigi diamanti

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder