11.07.2011

kahvaltı edeceğim ve yaşayacağım


*Cevdet Bey ve Oğulları dün gece bitti. Aklımda, tahmin edersiniz, bir soru kaldı:


Nasıl yaşamalı?

Kitabın başından itibaren havada asılı kalan, kuşaktan kuşağa aktarılan ama en çok da sonlarına doğru Refik, Ömer ve Muhittin'in buluşmasında gün yüzüne çıkan soru.

Sorudan önce sorunun ardındakini merak ediyor insan. Ne de olsa "niyet" asıl önemli olan. Bu yüzleşmedeki niyetin nedir?

Dünya her geçen gün daha fazla çirkinlikle sarılırken somut hiçbir şey yapmadan, yalnızca o arabayı/evi/eşyayı almanın telaşındaysan ama bunun içindeki mutsuzluğu geçirmeyeceğini de biliyorsan...

Yaptığın iş, elde ettiğin başarılar, kurduğun ve inanmadan sürdürdüğün ilişkiler ve korkuların, seni hep eleştirdiğin kalabalığın bir parçası yaptıysa... Bunu görmekten artık kaçamıyorsan...

Çocukluğundan beri özel olduğuna, büyük bir potansiyeli içinde taşıdığına ve "bir şeyler" yapacağına inanıyorsan ama zaman seni beklemeden geçip gidiyorsa ve sana yazık oluyorsa...

Roman kahramanlarından birinin dediği gibi, bir "fatih" olacağını hissediyorsan fakat fethettiğin hiçbir şey seni tatmin etmiyorsa, asıl fetih nedir diye soracak gücü ise kendinde bulamıyorsan...

Belki de... O kadar beğenmişsin ki kendini, bir türlü hak ettiği yere oturtamıyorsun eşsiz zekanı, narin gövdeni ve ruhunun hassas terazisini. Bir türlü öteki'den istediğin ölçüde üstün olamadığından bu hırsın, çevrendeki her çabada art niyet, her beğenide özentilik, her doğruda bir eğri görmen. "Nasıl yaşamalı?" diye sorup duruyorsun çünkü bu soruyla ayırıyorsun kendini öbür cahillerden.

Oysa kitabın bir yerinde "Şimdi kahvaltı edeceğim ve yaşayacağım," diyordu  kahramanlardan biri. Bir de böyle dene bakalım. Yalnızca nefes almak ve duymak yaşamaya yeter mi?
Sahi, nasıl yaşamalı?

Bu arada:

"Cevdet Bey ve Oğulları" dizi haline getirilecekmiş. Acaba senaryo ne üzerinden anlatılacak, "arkası yarın" diyebilmek için hangi ilişkiler öne çıkarılacak? Üç arkadaşın birbirilerini, kendilerini ve toplumun değerlerini sorgulamalarına, "halka rağmen halk için" yapılanların sorgulanmasına ne kadar yer verilecek? Umuyorum ki henüz yirmili yaşlarındayken roman kahramanına "Nasıl yaşanmaması gerektiğini biliyorum ama nasıl yaşanması gerektiğini bilmiyorum," dedirtebilen yazar, yapım şirketiyle sözleşmeyi imzaladığı sırada, kitabın 600'ü aşkın sayfasını okuyanları da düşünmüştür. Şimdiden fan siteleri kurulan, konusundan çok oyuncu dedikodularıyla ismini duyuran bir diziden büyük derinlikler beklemeye gerek yok belki ama en azından akıllarda bir soru olsun, her şey de böyle kolay güme gitmesin istiyor insan...

*Cevdet Bey ve Oğulları, Orhan Pamuk.
Bendeki kitap 1991 yılında Can Yayınlarından çıkmış. Yukarıdaki fotoğraf ise gittigidiyor'dan, 1990 yılına ait bir baskı. 

5 yorum:

  1. sevgili d.,
    ben de duydum dizi olacağını. bir şey tutmayagörsün, cılkını çıkarmadan olmaz.
    tesadüfün böylesi..
    yıllardır rafta okunmayı beklerken..
    umarım diziye kadar bitirebilirim;)

    YanıtlaSil
  2. demek ki okumak için doğru zaman bu zamanmış. ama evet, bence de diziden önce bitirmeli:)

    YanıtlaSil
  3. Yillar once okumustum. Bu yazin bende bir kez daha okuma istegi uyandirdi.

    YanıtlaSil
  4. sevindim:) keyifli okumalar!

    YanıtlaSil
  5. Ellerine sağlık.

    Cengiz Akın

    YanıtlaSil