19.08.2011

joueuse: kendini yaşamadığında insan, "aşk" neyin adını alır?


Dün gece bir film izledim. "Joueuse". Fransızcadan tam çevirirsek "kadın oyuncu" anlamına geliyor. Temizlikçi bir kadının rastlantı eseri gelişen satranç merakını ve bu merakla birlikte değişen hayatını anlatıyor, denebilir kısaca. Bundan sonrasını izlemeyenler okumasın...

Kahramanımızın ismi Hélène (Sandrine Bonnaire). Dikkat çekici bir güzelliği olmayan, Paris sokaklarında görmeye alıştığım ince kemikli, yüz hatları zarif ve belirgin, hem katı hem de kırılgan görünümlü bayanlardan. Haftanın her günü öğlene kadar bir otelde çalışıyor, işini özenle yapan bir temizlikçi. Bir sabah rutin işlerini yapmak üzere odalardan birine girdiğinde, müşterilerin balkonda olduğunu görüyor. "Odayı temizleyebilirsiniz," diyor kadın dışarıdan, "biz öğlene kadar burada olacağız." Balkonda satranç oynayan hoş bir çift. Koyu kumral, dalgalı saçlarını boynunun arkasında öylesine toplamış, birkaç yaramaz bukle yüzüne düşmüş. Sürekli gülümsüyor, güneş yanığı teninde beyaz dişleri neşeli, ortada.  Hélène elinde yatak örtüsü, odanın ortasında kalakalmış. Balkon onun için iki ayrı dünyaya açılan bir kapı. Birini belki eskiden tanıyordu ama çoktan unutmuş: Kadın olmak, çekici, arzulanan. Öteki ise sebebini bilemediği ama girmek için o anda her şeyini verebileceği bir oyunun dünyası.


Oyun seven için oyun arkadaşı çok önemlidir. İlk önce hevesle en yakınına, en sevdiğine bakar insan. Hélène de kocasına doğum gününde aldığı elektronik satranç setiyle böyle yapmak istemiş olmalı. Yoksa "Nasılsa bu öküz anlamaz, ben kendi kendime öğrenirim," gibi sinsi planlar peşinde olduğunu zannetmiyorum. Tıpkı o çift gibi onlar da karşılıklı oturacaklardı, kurnaz hamlelerine davetkar bakışları eşlik edecekti. Düşünürken belki dudağını ısıracaktı Hélène, adamın gözü dudaklarından başka bir şey görmeyecek... İdi, eğer kocası satrancın s'sine bir gıdım ilgi duyabilseydi.

Kendi kendine oynamak yetmez olduğunda, haftada bir evine temizliğe gittiği aksi doktora (Kevin Kline) koşuyor. Israrla yalvarmak arası "Bana satranç öğretin," diyor. Önemsemiyor doktor önce, sonra bakıyor "temizlikçi ama" zeki, çok zeki bir kadın. Adam da hevesleniyor, aynaya bakışı bile değişiyor. Böyle bir atmosferin kıvılcımsız olması mümkün mü? Aynı heyecanı paylaşan iki insan, biri öğreten öbürü tutkulu, üstelik tutkusuyla yapayalnız bir öğrenci. Doktorun gözlerinin içine bakıyor, duyacağı her söz onun için çok önemli. "Adam ne kadar da çok şey biliyor!" Hayranlıkla aşkın karıştığı ince bir ipin üzerinde ilerliyor Hélène.

Buraya kadar pekala bir Hollywood filmi olabilirdi filmimiz. Kadın çok başarılı bir satranç oyuncusu olur, kendini kitaplarla filmlerle geliştirip sanat galerilerinde kültürüyle entel hatunlara taş çıkarırdı. Bu arada aksi doktor da uslanmaz bir romantiğe dönüşür, ateşli bir aşk yaşarlardı. Cahil koca da sepetlenirdi haliyle, eh, Hélène'i hak etmiyordu ki zaten, değil mi?


Hiç de değil. Aslında rahatlıkla diyebilirim ki Ange (Francis Renaud) yani koca, bana bu yazıyı yazdıran kişidir. Ange karısını sever. Hareketlerine kızsa da, satranç hevesini saçma bulsa da, doktora dair mahalle dedikoduları kulaklarını tırmalasa da, satrançtan zerre kadar anlamasa da Hélène'i anlamaya çalışır. "Seni mutsuz görmek istemiyorum," der ve olay bitmiştir. Aşk bu değilse nedir? Çaba göstermek. Oturduğun yerden, iki benzer, iki aynı, iki eşittir bir olarak sonsuza dek sıkıcı bir uyum yumağının içinde ahenkle yuvarlanmak mı? Bir çuval dolusu fiil verelim Hélène ve Ange'a: sevmek, sevişmek, öfkelenmek, sinir olmak, özlemek, uzaklaşmak, sıkılmak, eğlenmek, yaralamak, sarmak... O ikisi için gözümde hepsi bir.

İnsan iniş çıkışlı bir varlık. Ve insan kendine özgü iniş çıkışlarını aşağılanmadan, kendini tehdit altında hissetmeden, dalga geçilme / zayıf bulunma endişesi taşımadan özgürce yaşabileceği bir yer arayan, özünde kırılgan ve yalnız ama güçlü ve kalabalık görünmek için çırpınan bir yaratık. Kendini sakınmadan, saklamadan, doya doya yaşayabileceğin, güvenli bir ortam... Aşk bunu sana veremezse başka nerede aranır? Kendini yaşamadığında insan, "aşk" neyin adını alır?

Belki en sonunda bir gün Hélène terk edecek kocasını. Ama kimse onu Ange gibi sevemeyecek. Kimse ona Ange gibi kızamayacak.

1 yorum:

  1. Aşk bunu sana veremezse başka nerede aranır? Kendini yaşamadığında insan, "aşk" neyin adını alır?


    YanıtlaSil