26.11.2011

gerilla yogi marc, yoga matı ve şükretmek üzerine


Yogaya başlayalı neredeyse bir yıl olmuş. Aslında tatilleri, misafirli zamanlarımızı çıkarırsam bir yıldan az bir süre. Haftada en az üç kere gittiğimi düşünürsem bir yıl da olabilir. Artık evde yapabildiğimi de hesaba katsam... Ama ne önemi var? Peki, değişiyor muyum?

Bilmem. Bu soruyu sorunca aklıma ilk gelen yanıt: "Anlıyorum, anlamaya başlıyorum." Neyi, bilmiyorum. Sanki oturmuş, susmuş, bekler, dinler ya da yalnızca durur, olur gibi. Böyle ellerimi açmış da aylardır, yıllardır tutmaya çalıştığım ipleri yavaş yavaş bırakır gibi. 

Kursum evimize yaklaşık bir saat uzaklıkta. Her dersin bir buçuk saat sürdüğünü düşünürsek bir günün üç saatten fazlasını böyle geçiriyorum ve bazen, özellikle soğuk havalarda bu yol gözümde büyüyor. Zaman boşa geçiyormuş gibi geliyor. Bu sebeple geçen hafta eve yürüyüş mesafesinde olan başka bir yere gideyim, böylece zamandan tasarruf ederim, dedim. Hemen deneme derslerine kaydoldum.

Sonra ne oldu? İçimde tüm güne yayılan bir huzursuzluk, burukluk... Nasıl derler, hani sevdiğin birinden ayrılırsın, bir parçan kopmuş gibi olur. O zaman anladım ki yogaya severek, benimseyerek devam etmemin en büyük sebeplerinden biri bana bunu öğreten hocalarımdı. Yogayı kimden öğrendiğinizin önemli olduğunu biliyordum ama bu kadar önemli olduğunu fark etmemiştim. Bir gün öğretenlerden bağımsızlaşacağım belki ama şimdi, şu anda bu, böyle. Sonuç olarak matımı koltuğumun altına aldım ve başladığım yere döndüm.

Çarşamba akşamları Amerikalı hocamız, guerilla yogi Marc'ın Anusara Yoga dersi var. Gidiş iş çıkışına denk geliyor, metro tam bir insan konservesi. Ders biraz da bu yüzden epey kalabalık, salonda mat koyacak yer kalmıyor ve soyunma odasında kollar bacaklar birbirine karışıyor. Belli saatlerde bulunmam gereken bir ofis yok, dolayısıyla hem metroda oturacak yer bulabileceğim hem de daha az kişinin katılacağı bir ders seçebilirim. Ama seçmiyorum. O gün, o saatte, orada olmak istiyorum. 

Anusara Yoga derslerini hep birlikte, böyle açıyoruz:


Marc her dersin başında hayatına, hayata dair kısa kısa şeyler anlatıyor. Bilmediğim şeylerden mi bahsediyor? Kesinlikle hayır. Onun söyledikleri, beni bilmekle bildiğinin farkında olmak arasındaki ince çizginin öte yanına geçiriyor. Her hafta bu çizgiyi bir tüy gibi süzülerek geçmek, güzel.

Geçen çarşamba Şükran Günü'nün bir gün öncesiydi. Marc'ın o derste söylediklerinden aklımda kalanları hem unutmamak, hem de çok sevdiğim için paylaşmak istiyorum:

"Hayatınız boyunca başınıza iyi ve kötü pek çok şey gelmiş olabilir. Ama her ne yaşamış olursanız olun, bunlar sizi bu akşam bu yoga matının üzerine getirdi..."

Bir buçuk saatlik yoga süresince alnımda biriken terleri, bacaklarımda gerilen kasları ve içimde gidip gelen nefesimi hissederken son yıllarda yaşadıklarımı düşündüm. Acı ve tatlı, sevimli ve sevimsiz, başıma gelen her şey için şükrettim. Bunlar beni şu anda bulunduğum noktaya getirmişti. 

O akşam, uzun zamandır parmaklarımla sıkı sıkı tuttuğum, etimi kesmesine, kanatmasına rağmen elimden bırakmamakta direndiğim iplerden birini daha yoga matımın üzerine bıraktım.
Lotus yaprağı fotoğrafı: lobster20

2 yorum:

  1. O kadar çok ip bıraktım, o kadar çok düğüm çözdüm ki farklı farklı yoga matları üzerinde... Kendimi buldum yazında. Sevgiler, Om Shanti :)

    YanıtlaSil
  2. çok mutlu oldum bu yorumu okuyunca. sevgiler:)

    YanıtlaSil