20.03.2015

bak, yaklaş, bak*

* 2012 yılının Ekim ayında yazdığım bir yazıda demişim ki "Herkes büyük laflar edebilir. Ben kendimden bildiklerimle ilgileniyorum." Hala da öyle.
Bazen bir yerlerden bir bilgiyi alırsınız, deneyimlemediğiniz sürece ödünç bir ceket gibi üzerinizde taşırsınız. Sonra an gelir hallerin içinde bir hal, duruşların içinde bir duruş, aslı zaten sizde saklı olan o bilgiyi açığa çıkarıverir. İşte o zaman ceket üstünüze oturur, bilgi içinizden taşar ve dile gelir. Belki onu bir başkası alır, bir süre elinde emanet poşet gibi gezdirir, sonra  an gelir...  Aşağıdaki cümleler de, öbür kardeşleri gibi, öyle doğdular.

http://www.denizesifir.net/2015/03/bak-yaklas-bak.html

Direnmeden, reddetmeden, tepki vermeden yaklaştığında, sadece nefes alıp vererek baktığında korku, içinde bulunduğun anda ve kendiliğinden, eriyip gider.

"Korku"nun yerine istediğini koy: Hırs de, öfke de, sıkıntı, kıskançlık de, keder, kibir, gurur ya da mutluluk de; muhtemelen, o da öyle...

Kaçmaktansa yaklaşmak.
Yok saymak, derinlere gömmek yerine sahiplenmek.
Onunla özdeşleşmeden, onunla birleşmeden ve onu deşmeden; hissetmeye izin vermek.

Onun geçiciliğini ve ardındaki değişmez gerçekliği görmek için yaklaşmak ve bakmak, yeterli belki de...

**fotoğraftaki alıntı, "Küçük Prens"ten.

    Hiç yorum yok:

    Yorum Gönder